Yırtık ve kirli polarım üstümdeydi, kolezondan 5 liraya aldığım eşortmanımıda ipten yeni almıştım, ceplerimde yeterli peçete stoku mevcuttu ve sol elimde Cahit Arf'ın formullerinin karalandığı ve hiçbir harfini anlamadığım kağıt vardı, hazırdım artık tekele gidebilirdim.
Burnumun içi yara dolu olduğu için evin içinde akan sıvıları silmek yerine 2 deliği de peçeteyle tıkamak kolayıma geliyordu ama tekelci abiden ziyade anacaddede oturuyor oluşumdan dolayı her bakkala gidişimde 2581736 insanla karşılaşmak zorunda kalıyordum ve tanıdıklar dayak yediğimi sanıp o caddeyi kan ırmağına(gölden daha uygun cadde sonuçta) çevirebilirlerdi, öyle psikopat arkam var benim işte biri bi laf etsin anasını sikeriz anında, neyse...
Tekel'e giderken burnumdan çıkanlar çoğaldı -evden çıkınca hep oluyor ya durduk yere burun akıyor, sıcak-soğuk değişimi diye duymuştum- ve peçete stokunu iyi ayarlayamadığım için biten peçete sonucunda polarımın sağ kolundan destek talep ettim sağ olsun polarda kurumuş olan sümüklerin üzerine gelen yeni sıvıları çok iyi ağırladı.
Tekelciden tek tek istediklerimi söylüyordum fekat alacağım birşeyi unuttum ve tekelci bana ben de düşünerek boş boş etrafa bakmaya başladım, bu normal birşey aslında ama burnum durmadan akıyordu ve peçeteleri salak gibi har vurup harman savurduğum için elimden birşey gelmiyordu, onun önünde burnumu daha hiç kullanmadığım sol koluma silmek istemiyordum ve saçmalıkki hergün birkaç müşterisi olan tükkanda benden başkası yoktu ve tekelcinin gözü üzerimdeydi, ahh bir an kafasını çevirse bende akan burnumu koluma yapıştırıp öyle bir silsem zira burnumu saniyede 22 kere çektiğim için kendimden tiskiniyor ve tekelcinin bakışları altında git gide daha fazla eziliyordum...
Kendimi okulda ya da başka bir yerde yapılan sınavlarda o sessizliği bozan, durmadan burnunu çeken, herkesin o an için nefret ettiği öğrenci gibi hissediyordum.
Ahh bir peçete bir peçete için neler vermezdim deye içimden geçirirken aklıma tekelde olduğum zonk etti ve ulan salak tekeldesin alsana bir selpak ne duruyorsun diye içimden haykırdım ve suratımı yayılan ebleh gülümsemeyle sağ elim burnumun oralarda ve baş parmağım durmadan burnumu tahriş ederken 'selpak alabilirmiyim?' dedim.
Adam hemen elinin altında olan selpaklardan bir paket verdi ve bende aceleyle selpağı açtım ve içinden bir mendil alıp tam burnuma götürüyordum ki burnumdan bir damlanın aşşağı düştüğünü fark ettim...Yıkıldığım andı, rezil olmuştum, bitmiştim, bir burna sahip olmamıştım lakin o anda adamın 37 ekrandaki televizyonun sesini açarken buldum, sevinmeye vakit bulamadan kendimi televizyondaki haberi izler buldum...
Haberde Aşk-ı Memnu dizisinin aile bilmemnesi uymadığı için tekrar uyarıldığı ve cezalandırıldığı geçiyordu.Ve haberin başlığını görünce daha doğrusu bu haberin tekelciyi neden bu kadar ilgilendirdiğine anlam vermeye çabalıkça daha beter batıyordum.Haberin başlığı şuydu:
Adnan bu yapılanları hak etmiyor!
RTÜK'ten Bihter ile Behlül'ün yasak aşklarına bir darbe daha...
Sümük faciasından kurtulmuştum elimde eve yetecek kadar mendilim vardı ve ne alacağım da aklıma gelmişti, soda.Sodalarıda alıp tekelden çıktım.
Artık daha dikkatliydim ne olur ne olmaz deye mendilin her tarafını kullanıyordum.Önce katlanmış peçeteyi iyice açıyor ve yavaş yavaş sile sile katlıyordum bütün katlamalar bittikten sonra da aralarda ıslanmamış yer bulup oralara siliyordum burnumu, tam ben paketten başka bir mendil çıkarırken birisi koluma girdi ve garip bir Türkçeyle:
-İyi akşamlar abi, dedi.
-İyi akşamlar deye cevap verdikten sonra dönüp baktım kim deye, tanımıyordum, kan çanağı olmuş ve kapanmak üzeri olan gözler tüm vücudumda geziniyordu, esmer ten ve façalı yüz(scarface) hemen kendini gösteriyordu, boyu benim kadardı, fakat çok zayıftı, lakin avuç içleri ve parmakları kocamandı, üzerinde ceket vardı; en üste kadar fermuarı çekilmiş, boynundan poşusu gözüküyordu ve kirlenmekten siyahlaşmış mavi bir kotu vardı, ayakkabıları siyahtı o kadar, ve evet o bir serseriydi, keşti, kafası güzeldi ve öne sürdüğü makul sebeplerden ötürü benden yani abisinden para istiyordu:
-Abim ben hapisten yeni çıktım biliyon mu, orospu çocuğunun teki anama sövdü kulağındaki küpesini tutup kopardım biliyon mu, 4 yıldır içerdeydim bugün çıktım abim biliyon mu ben şizofrenim doktor reçetem var, ben manyağım abim, bana para lazım biliyon mu ilaçlarımı almadım mı deliriyorum ben biliyon mu? diyordu çok sakin bir sesle...
Söylediklerini dinlerken, 'evet, hıı, doğrudur...' kelimelerini ona söylüyor ve benden birkaç yaş büyük olmasına rağmen abi şefkatini sonuna kadar gösteriyordum ve şükürler olsun ki cahit arfın formulleri olan kağıdı sonuna kadar harcamıştım yani ona verecek şefkatten başka birşeyimde yoktu.
- Geçmiş olsun...
- Sağ ol abim, benim ilaçlarımı almam lazım acil biliyon mu varsa sende bi beşlik versen be abi ha.
- Param yokki vereyim, dedim sanki şaşırmış gibi sanki almanyada yaşayan bir türk gibi sarf etmiştim bu cümleyi.
- Hadi be abi bi beşlik abi hastayım bak...
- Param yok, bakkaldan geliyorum bak... -elimdeki poşetlerle tasdik etmek için bakışlarını poşete çekmeye çalışıyordum- Olsa vereyim bende de yok geçmiş olsun tekrar, deyerek sıvışmaya çalışıyordum zira kol kola yürüyerek bizim apartmanın önünde gelmiştik neredeyse.
- Ararsam üstünü ama bak, dedi muzip bir ifadeyle, evet kendisinden hiç beklemediğim o muzip ifadesini mimikleriyle tasdik edebiliyordu demek ki bu işte eski topraklardandı...
- Neremi arayacaksın ara bakalım, dedim hemen param olmadığı için rahattım ayrıca dürüstlüğümden dolayı belki o bana para verir deye düşünüyordum.
- Tamam abi öyle olsun dedi üstümü aramadan ve tokalaşıp hızlıca gitti, anlam veremedim beni nasıl bu kadar çabuk bırakmıştı, üstelik muzip mimiğiyle eski toprak olduğunu da gösteriyordu, peki neden böyle bir amatörlük yapmıştı deye düşünürken, meğersem önümüzde yürüyen başka bir kurban bulmuş ve onun koluna girmişti ivedice...
Normal şartlarda sövgüye yönelik şeyler düşünecekken bu sefer bu serseriyi yaratıcılığından dolayı takdir etmiştim ve en azından şizofreni kelimesini hastalık olarak görüyordu, yeni nesil ergenlerin heves ettiği bir olgudan ziyade.
Bütün bunların haricinde o serseriyle konuştuğum süre boyunca burnumu sürekli sol koluma sildiğimi fark ettim zira apartmanın önüne gelip zili çaldığımda sol elimdeki yeni ve ıslak sıvıları gördüm.Şaşırtıcıydı, belki de beni çok sıcak bulduğu için uğraşmadı benimle ya da benim psikolojim bana böyle davranmamı söyleyerek ona kendimi sevdirmeye çalıştı, kim bilir...
Asansöre binip yukarı çıkarken nasıl olsa direk eve gireceğimden elimdeki mendili ikiye böldüm ve kıvırıp kıvırıp birer birer burnuma tıkadım, rahatlamıştım sonunda, ama nereden bilebilirdim 4. kattaki hastası olduğum sarışın kızın dün onlarda tükendiğinden bizden istedikleri kedi mamasının iadeyi ziyaretini yaptıklarını... Kapıyı açar açmaz karşımda onu görmem, onun önce 'iyi akşamlar' deyip daha sonra yüzüme bakıp şaşırması ve akabindeki gülümsemesi ve asansör kapısının kapanması sonrasında dur durak bilmeyen kahkalar senfonisi...
Eve girerken kız kardeşimle göz teması kurup belki de sempatik görünmüşümdür belki de hoşlaşmıştır belki de belki de diyordum fekat kardeşim gözleriyle beni dövercesine hı hıı belki de diyordu...
Evet yine kaybetmiştim, bu da gol değildi, ne yazık ki...
Ve aklıma Adnan'dan başkası gelmiyordu evet Adnan'da bende bu olanları hak etmiyorduk...
1 kişicik 'iyiki varsın Vodvil' didi.:
ahhhh okurken gül gül geberdim. özellikle sümüğün yere damladığı sahneyi ve senin ruh halini gözümde canlandırdım bi daha geberdim ve tabii ki burnuna selpak tıktığındaki manzarayı. her neyse ben bu yazıyı çok sevdim işte :d
Yorum Gönder
Küfür de edebilirsin, serbest.